Girne‘de yaşayan turizmci Sayın Savaş Zorlu Beyin davetlisi olarak 16-18 Ağustos tarihleri arasında Kuzey Kıbrıs’ta bulunacağım. Sabah erken kalkıp güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra dün akşamdan hazırladığım sırt çantamı alarak Sabiha Gökçen Havaalanı’nın yolunu tutuyorum. Çekmeköy’den Altunizade ve buradan havaalanı yönüne giden otobüse binerek saat 10:20’de Sabiha Gökçen Havaalanı’na varıyordum. Girne’ye uçuşum Atlas Jet ile saat 11:45 uçağı. Uçuştan bir gün önce online check-in yaptığım için sıraya girmiyordum. Yalnız Kuzey Kıbrıs dış hatlar olarak sayıldığı için öncelikle yurt dışı çıkış harcı için 15 TL ödeyerek pasaport için pul alıyorum. Daha sonra yurt dışına çıkacak diğer yolcuların arasına karışarak polis kontrolü için sıraya giriyorum. Sırt çantamı yanıma alacağım. Yaklaşık 7-8 kg civarında. Çanta için ek bir ücret ödemedim.
İstanbul-Kuzey Kıbrıs Uçuşu
Uçuş öncesi kontrollere dört vezne bakıyordu. Polislerimiz de işini hızlı yapınca 20 dakikalık bir bekleyişten sonra pasaport kontrolünden sorunsuz olarak geçtim. 203A numaralı kapıya yöneldim. Henüz uçağın kalkmasına 45 dakika var. Bir şeyler içmek için kafeye gidiyorum. Kendime karton bardakta bir çay aldım ve kafenin ücretsiz Wi-Fi İnternet bağlantısından yararlanarak uçuş süresine kadar vakit öldürmeye çalıştım. Uçuşa yirmi dakika kala tekrar kapıya yöneldim fakat ne göreyim? Ekranda, uçuşumun yarım saat gecikmeli olduğu yazıyordu.
Ne yapalım, sağlık olsun. Yarım saat daha bekliyorum kapıda. Bu esnada Kuzey Kıbrıs, Dipkarpaz’da yaşayan Ali amca ile tanışıyorum. Kendisiyle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kıbrıs hakkında sorduğum tüm sorulara içtenlikle yanıt verdi ve sağ olsun beni ada hakkında epey bilgilendirdi.
Saat 12:15 oldu ve nihayet uçuş anonsu verilerek kapılar açıldı. Kapı önünde bulunan görevliye biletlerimizi göstererek kapıdan giriş yapıp uçağa doğru yürüyoruz. Kısa süren bir yürüyüş sonrası Atlas Jet’in sevimli hostesleri hoş geldiniz diyerek karşılıyor bizleri. 26A olan koltuğuma doğru yöneliyorum. Otobüs olsun, uçak olsun mümkün olduğunca cam kenarı bilet almaya çalışıyorum. Girne uçuşumu da pencere kenarı yapacağım. Hostesler güvenlik için bilgilendirme yapıyor ardından kaptanımız tüm yolculara iyi uçuşlar dileyerek uçuşa geçiyorduk.
Güzel Anadolu’mun bereketli toprakları yukarıdan pek bir güzel görünüyor. Yer yer sararmış topraklar yerini yeşil tonlara bırakıyordu.
1 saat 15 dakika süren uçuşumuz sonrası uçağın tekerleri Ercan Havaalanı’na iniyordu.
Uçaktan dışarı çıkar çıkmaz yüzümü inanılmaz bir sıcaklık tokatlıyor. Uçaktan inip aprondan gelen yolcu kapısına varana kadar inanılmaz bir ter akıttım. Uçağın gecikmeli kalkış yapacağını ve kaçta ineceğimi Savaş Beye söylemiştim. Muhtemelen beni çıkış kapısında bekliyordur. Havaalanından dışarı çıktığımda sağlı sollu bir kalabalığın olduğunu görüyorum. Burada hizmet veren otel, araç kiralama ve transfer şirketlerini gelen müşterilerini karşılıyor. Kalabalığın arasından geçip kendimi havaalanı dışına attım. Bu esnada Savaş Bey’i de gördüm. Ayaküstü selamlaşıp, hal hatır sorduktan sonra park yerindeki aracına doğru yürüdük. Doğrudan ezbere sağ kapıyı açıp araca binmek isterken bir anda direksiyonun olduğunu gördüm. Savaş Bey alışkınım bu durumda diyerek tebessüm etti. Sonra jeton düştü ve Kuzey Kıbrıs’ta direksiyonun sağda olduğunu hatırladım. Trafik de ters yönde akıyor. Neyse, sol kapıdan nihayet araca binebildim. 🙂 Havaalanından ayrılıyoruz. Trafiğe çıktığımızda soldan gidiyor, araçlar sağdan geliyordu. Kısa bir şok sonrası neyse ki bu duruma adapte olabildim.
İstanbul’dan Girne’ye uçuşum hakkında notları paylaştıktan sonra Savaş Bey ile Girne ve Lefkoşa’da dolaştığımız yerler hakkında sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Girne Gezilecek Yerler
İlk durağımız Kuzey Kıbrıs’ın güzel şehirlerinden biri olan Girne. Adanın kuzey kıyısında Beşparmak Dağları ve deniz arasındaki dar kıyı şeridinde yer alıyor. Bir yandan zengin tarihi ve muhteşem doğal güzellikleriyle büyülerken, bir yandan da eğlence, alışveriş ve yeme içme deneyimini mükemmel bir şekilde ziyaretçilerine sunuyor.
Girne gezisine başlamadan önce öğlen yemeği yemek için liman kenarında yer alan Kıbrıs Evi adlı mekana giriyoruz. Girne Kalesi ve Girne Limanı arasında bulunan Kıbrıs Evi ada mutfağını tatmak için güzel bir yer. Siparişi verdikten sonra beklemeye koyuluyoruz. Bu esnada limana dalıp gidiyor gözlerim. Lüks yatlar, liman kenarına sıralanmış restoranlar ve şemsiye altlarında içkilerini yudumlayan insanları gözlemliyorum. Yemeğimiz geldi. Savaş Bey ile Girne Limanı’na karşı bir hatıra fotoğrafı çekiniyoruz.
Kıbrıs hakikaten çok sıcak. Hemen yanı başımızda çalışan vantilatör sayesinde yemeklerimizi rahat bir şekilde yiyebiliyoruz. Yemeğin ardından birer bardak çay içiyor ve sohbet ediyoruz. Ardından Girne gezimize başlıyoruz.
İlk durağımız Girne Kalesi oluyor.
Girne Kalesi, Bizans, Lüzinyan ve Venedik dönemi izlerini taşıyan ve günümüze çok sağlam bir şekilde ulaşmış bölgenin tarihi yerlerinden biridir. Kalede, tanıtım odası, zindanlar, St. George Kilisesi, Vrysi neolitik yerin canlandırılması, Kırnı mezarlarının canlandırılması, antik Akdeniz mezarlarının canlandırılması, Venedik Kulesi, sergi salonu, sarnıçlar, Lüzinyan Kulesi ve M.Ö. 300 yıllarına tarihlendirilen Girne Batık Gemi’yi görebilirsiniz.
Batık Gemi Müzesi, Girne Kalesi’ndeki eski muhafız odalarında sergilenmektedir. Gemi, bugüne kadar ele geçen en eski batık gemiler arasında olup, Helenistik döneme ait olduğu bilinmektedir.
St. Hilarion Kalesi, Kuzey Kıbrıs’taki 3 dağ kalesinden biridir. Deniz seviyesinden 732 metre yükseklikteki bir tepeye inşa edilen St. Hilarion Kalesi’nin ziyaret edilecek bölümleri; Tanıtım Odası, Barbikan, Kiler, Atölye, Mutfak, Kraliyet Sarayı, Sarnıç, Prens John Kulesi ve Bizans Kilisesi’dir. Kalenin adı Hilarion adlı bir azizden gelmektedir. Kalenin adına ilk kez 1191’li yıllardaki kayıtlarda rastlanmaktadır. Bir dönem stratejik önemi olmasına karşın, daha sonraları Lüzinyan soylularının yazlık ve dinlenme yeri işlevini görmüştür.
St. Hilarion Kalesi’nin dik merdivenlerini tırmanmak ve zirveye çıkmanın pek kolay olmadığını Savaş Bey’den öğreniyorum. Kuzey Kıbrıs’ı ilk ziyaretim ve içimde bitmek tükenmek bilmeyen yeni yerler görme arzusu ile zirveye zor da olsa çıkabiliyorum.
Ayrıca Okuyun: Girne Gezi Rehberi
St. Hilarion Kalesi’nden inerek Lefkoşa’ya doğru gidiyoruz. 20 dakikalık yolculuk sonrası Lefkoşa’ya geliyoruz.
Lefkoşa Gezilecek Yerler
Lefkoşa, dört ayrı medeniyetin izlerini taşıyan bir yerleşim yeridir. Ortaçağ dönemlerine ait dokunun hâkim olduğu Lefkoşa’da, birçok medeniyetin izlerine, olaya ve tarihi yerlere tanıklık edebilirsiniz. Lefkoşa, sadece tarihi özellikleri ile değil kültürel dokusu, eğlence mekanları ve doğal özellikleri ile de ziyarete değer bir şehirdir.
Savaş Bey ile Lefkoşa Çarşısı’nı geziyoruz. Dışarıda, çarşıya çıkmış pek çok Türk askerlerine rastlıyorum. Birkaçı ile ayaküstü sohbet ediyorum. Daha sonra Savaş Bey beni uyarıyor. Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs’ı ayıran Lefkoşa sınır kapısının orada olduğumuzu söylüyor. Buradan Türkiye vatandaşlarının Güney Kıbrıs’a geçiş izni bulunmamakta. Fakat her ne hikmetse Güney Kıbrıs’ta yaşayan Rum vatandaşları Kuzey Kıbrıs’a geçebiliyorlar. Güney Kıbrıs’a gidebilmek için vize alarak Atina üzerinden giriş yapılabilir. Enteresan işler…
Bu noktaya yakın olan Selimiye Camii’ne (St. Sophia Katedrali) geliyoruz. Katedral, Kıbrıs’taki en büyük, en görkemli ibadethane ve en önemli Gotik mimari eser olarak kabul edilmekte. Daha önce aynı yerde bulunan Hagia Sophia adlı Bizans Kilisesi’nin üzerine yapıldığı tahmin edilmektedir.
Bedesten (St. Nicholas Kilisesi), M.S. XIV. yüzyıl Lüzinyan Dönemi’nde Bizans kalıntıları üzerine Gotik düzende inşa edilmiş. Venedik Dönemi’nde Ortodokslar tarafından St. Nicholas Kilisesi adıyla Metropolit Binası olarak kullanılmıştır.
Büyük Han, tarihi ve mimarisi bakımından sadece Lefkoşa’nın değil, Kıbrıs’ın en önemli Osmanlı-Türk eserleri arasında yer almakta. Yapımı ile ilgili sadece bir belge günümüze kadar ulaşabilmiş. 1572-1579 yılları arasında Kıbrıs Beyler Beyi Sinan Paşa tarafından yıktırılıp yerlerine bir kervansarayın yaptırıldığının bildirmesi üzerine, Sultan Selim’in Kıbrıs Defterdarı ile Lefkoşa ve Gülnar kadılarına gönderdiği 5 Ocak 1577 tarihli hükümde, yaptırılan kervansarayın vakfa gelir sağlaması halinde padişah adına satın alınması, eğer vakfa faydası yok ise yıkılıp yerine eskiden olduğu gibi dükkânların yapılması istenmiş. Ancak günümüzde, Kıbrıs’a özgü hediyelik eşyalar satan dükkânların ve bir şeyler içip dinlenebileceğiniz bir yer olarak hizmet veriyor.
Ayrıca Okuyun: Lefkoşa Gezi Rehberi
Büyük Han gezintimiz sonrası araca binerek Savaş Bey’in Girne’deki evine geliyoruz. Eve geldiğimizde ailesi yoktu. İçeri geçerek biraz yorgunluğumuzu atıyoruz ve sohbet ediyoruz. Fazla sürmeden Savaş Bey’in ailesi de geliyordu. Ailesi çok mütevazı ve misafirperver. Savaş Bey’in çok sevimli bir de kızı var. Adı Zeynep. Çok zeki bir kız.
Evin annesi Berna Hanım sağ olsun kahve yaparken biz de bu esnada Savaş Bey ile bahçeye geçiyoruz. Bahçe yemyeşil. Küçük bir salıncak, masa ve atölye yeri görüyorum. Savaş Bey’in ahşap işi ile uğraştığınız öğreniyorum. Hobi olarak uğraştığını düşünürken başlıyor anlatmaya. İş yerinin tabelasını dahi kendisi bahçede bulunan atölyesinde yapmış. Hava da kararmıştı. Saat 21.00. Bahçede iş ve seyahatler üzerine bol bol sohbet ettik.
Savaş Bey, henüz gelmeden önce kalacak yerimi ayarlamıştı. Evden ayrılmak için toparlanıyor ve araca binerek kalacağım bölgeye doğru gidiyoruz. 10 dakikalık bir araç yolculuğundan sonra otele varıyoruz. Savaş Bey resepsiyondaki görevliye bilgi verdikten sonra kendisiyle yarın sabah görüşmek üzere ayrılıyorduk. Yarın sabah Savaş Bey ve aile beni buradan alıp birlikte Dipkarpaz’a yüzmeye ve bölgeyi gezmeye gideceğiz.
Girne’de kaldığım yer Bellapais Villaları. Burası Akdeniz’in ve Beşparmak Dağları’nın muhteşem manzarası sunan konforlu bir yer. Girne şehir merkezine 3 ve Bellapais Köyü’ne 1 km uzaklıkta bulunuyor.
Odama geçiyorum. Oldukça geniş ve ihtiyaç duyulan her şey mevcut. Girne ve Lefkoşa bugün çok sıcaktı. Epey bir gezdik fakat itiraf etmeliyim ki çok yoruldum. Bir duş aldıktan sonra da uyku moduna girdim.
Kardeşim saf mısın sen? Kıbrıs’a giderken harç pulu almana gerek yok. Pasaporta da gerek yok. Kimliğinle girebiliyorsun uzun bir süredir. Boşa para ödeyip, pasaport muhabbeti yapmışsın. Bir de gezi rehberisin olacak iş değil.
Merhaba Volkan,
Kuzey Kıbrıs seyahatim 2015 yılındaydı. Direkt sınır polisine yöneldiğimde harç pulu almamı istemiş ve bunun üzerinde almıştım. Haklısın! Kıbrıs için pasaporta gerek yok ancak ben pasaportla girdim. Nihayetinde bu benim tercihim öyle değil mi? Belki pasaportumda farklı ülkelerin kaşeleri olması beni mutlu ediyor.
Görüşlerin için teşekkürler.