Yazı İçeriği
Muhteşem çinileri ve tarihi yapıları ile Türkiye‘nin gözde turistik şehirlerinden biri olan Kütahya’ya hafta sonu kaçamağı yapmayı planlıyordum. Kütahya gezilecek yerler listem ve çantamı hazırlayıp Metro Turizm’den biletimi aldım. Akşam 22:00 Samandıra Metro tesislerinden kalkacak olan otobüsümü beklemeye koyuldum. Henüz erkendi ve abim ile yaşadığımız yerde bulunan bir kafede oturup bir şeyler içiyoruz. O esnada mahalleden arkadaşım Hami’nin yoldan geçtiğini görüyor ve kendisine seslenerek masamıza davet ediyordum. Hami’ye, bu akşam için Kütahya’ya gideceğimi ve kendisinin de gelmek isteyip istemediğini sordum. Yanıt olarak, böyle bir seyahate ihtiyacı olduğunu ve eşlik edebileceğini söylemişti. Ne zamandır istiyordu benle birlikte bir gezide yer almak. İçeceklerimizi bitirdikten sonra abim eve, Hami ve ben ise tekrar Metro turizm yazıhanesine giderek aynı otobüse bir kişilik daha bilet aldık. Ardından evlerimize dönerek akşam otobüsümüzü beklemeye koyulduk. Saat 21.00 civarında Hami’yi evinden alarak bir kafede oturup zamanı doldurduk ve 21.30’da servisimiz gelerek Samandıra Metro Turizm tesislerine doğru yola çıktık. 15 dakikalık yolculuktan sonra tesislere gelerek saat 22.00 Kütahya otobüsümüzdeki yerlerimizi alarak yolculuğa başladık.
Kütahya Gezi Notları
Kütahya Otobüs Terminali’ne vardığımızda saat sabahın 05.45’i idi. Terminal içerisi, banklarda uyuyan insanlarla doluydu. Lokanta ve hediyelik eşya dükkanları henüz kapalıydı. Biz terminal içerisini gezerken Metro Turizm servisi de şehir merkezine doğru yola çıkmıştı. Saat 06.00’da Ulusoy’un servisine bizi şehir merkezine bırakmasını rica ettik. Demokrasi Caddesindeyiz ve henüz dükkanlar açılmamış. Sabahın ayazı ve loş karanlığında açık bir lokanta bulmak için Hami ile yürüdük. Fakat her yer kapalı. Tekrar caddenin başladığı yer olan Kütahya Valiliğinin oraya geldiğimizde açık olan bir lokantaya rastlıyoruz. Burada kendimize birer çorba söylüyoruz.
Saati 07.30 ettik. Dükkanlar tek tek açılıyordu. İran gezisi dolayısıyla blogum sayesinde tanıştığım Yasin, biz Kütahya’ya gelmeden önce konaklamamız için evine davet etmişti. Yasin, Dumlupınar Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı 4. sınıf öğrencisi. Burada bir çay ocağında yarı zamanlı çalışıyor. Sabah iner inmez aramamızı söylemişti fakat Kütahya’ya erken saatte indiğimiz için arayarak rahatsız etmek istemedik. Saati de 7.30 yapmıştık zaten ve çorbalarımızı içtikten sonra Kütahya Valiliği önüne gelerek Yasin’i arıyor ve bulunduğumuz noktayı kendisine iletiyorduk. Kendisinin 20 dakika sonra geleceğini öğreniyoruz. Bir süre oyalandıktan sonra Yasin geliyor ve bizi alıyordu. Buradan Yasin’in çalıştığı yer olan Hür Kahvesine gittik. Dükkanı kendisi açıyor ve ocağa çay koyuyordu. O esnada poğaçacı geliyor ve kahveye bir miktar simit ve poğaça bırakıyor. Kahve işletmecisi Ramazan abi de geldi. Tanıştık ve sabah sabah güzel bir muhabbet ettik kendisiyle. Bu sırada çay da demleniyordu. Çorbanın üzerine bir de demlenen sıcacık çay ve bir kaç poğaça yiyerek gün aydınlanmış Kütahya gezilmeyi bekliyordu. Sırt çantalarımızı kahveye bıraktık ve saat 08:30 itibariyle Hami ve ben Kütahya gezimize başladık.
Kütahya Gezilecek Yerler
İlk olarak Kütahya Valiliği önünde yer alan Çinili Vazoyu geziyoruz. Burası, Demokrasi Caddesi ile Kütahya şehir merkezine gelinen yolun kesişiminde bulunmaktadır. Kütahya sizi bu güzel çinili vazo ile karşılayacak.
Buranın hemen sol tarafında 1800’lü yıllardan günümüze kadar ulaşan Kütahya insanını temsil eden yöresel kıyafetli heykeller bulunmakta. Bugün bu yörede halen daha giyilen tam takım Eğrim’li Ağır Elbisesi 3 parçadan oluşan elbiseleri bayanlar giyiyor. 1830-1870 yıllarında ise erkekler poşu, cepken ve gömlek, gümüş kösteği, belinde şal ve kolanı, silahlığı, şalvarı, ayakta kalçını ve yemenisi ile giyinmektelermiş.
Heykellerin yanında 1920 yılına tarihlenen Mustafa Kemal Paşa’nın başta Kütahya Mutasarrıfı Sait Bey olmak üzere Kütahya halkına olan takdirnamesi bulunmakta.
Bu bölgeden kuzeye giden araç yolunu takip ederek kale yoluna çıkıyoruz. Kütahya Kalesi’nin ulaşımı biraz sıkıntılı olduğu için erkenden orayı gezmek istiyoruz. Kale yolu üzerinde bulunan Arkeoloji Müzesi, Çini Müzesi ve Yıldırım Beyazıd Han Ulu Camii’ni de böylelikle gezmiş oluruz. Kaleye doğru yürürken bizi ilk karşılayan Kütahya Arkeoloji Müzesi oluyor. 10 TL tutarında giriş biletlerimizi alarak müzeye giriş yapıyoruz.
Germiyan Beylerinden Umur-bin Savcı tarafından 1314 yılında medrese olarak yaptırılmış. Ulu Cami yanında bulunuyor. 1965 yılında ise müze olarak ziyarete açılmış. Müzede Geç Misyoner döneminden itibaren, Paleolitik, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait kültür ve tabiat varlıkları sergilenmekte.
Arkeoloji müzesi yanında bulunan Ulu Camii’ne giriyoruz. İçerisi pek bir ihtişamlı. Kütahya’nın en büyük ve tek padişah camisi. XIV. yüzyıl eseri olan Ulu Camii’nin yapımına Yıldırım Bayezid’in Kütahya valisi olduğu dönemde (1381-1389) başlanmış. 1402 yılında Timur ile yapılan Ankara Savaşı nedeniyle yapımına ara verilmiş ve sonrasında Yıldırım Bayezid’in oğlu Şehzade Musa Çelebi tarafından 1410 yılında yapımı tamamlanmış. İki tam kubbe ve altı yarım kubbe ile desteklenen cami, dikdörtgen biçimlidir. İki yan ve bir kıble olmak üzere üç kapısı ve altmış dört penceresi bulunmakta. Caminin avlusu bulunmuyor. Yalnız doğu tarafında camiden bağımsız çok çeşmeli bir kare şadırvan mevcut. Bu şadırvandan yerel halk bidonlar ile gelip sularını dolduruyorlarmış.
Ulu Cami içerisi geniş ve çok ferahtı. Buradan ayrılarak yine yol üzerinde bulunan Çini Müzesi’ne gidiyoruz. Kapıda güler yüzlü güvenlikçiler karşılıyor bizleri. İçeri kapı girişinde görevliden 7 TL’ye bilet alıyoruz. Yıllık müze kartımın maalesef süresi doldu ve henüz yenilemedim. Çini Müzesi gayet düzenli ve yöreye özgü bir çok eseri burada görebiliyorsunuz.
Son Germiyan Beyi II. Yakup’un (1387-1429) yaptırdığı Külliyenin imaret bölümü hemen Ulu Cami yanındadır. Uzun zamanlar Vahid Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanırmış ve daha sonra kütüphanenin buradan ayrılması sonrası uzun zaman boş kalmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilen kütüphane restore edilerek 5 Mart 1999 tarihinde Çini Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Halk arasında içindeki yekpare mermer şadırvanından dolayı “Gökşadırvan” olarak da bilinmekte. Kubbeli ve şadırvanlı orta mekana, üç yönde kubbeli eyvan ile iki oda açılmakta. Türbe bölümü kesme taş işçilikli olup, burada topraklarını Osmanlıya vasiyet eden II. Yakup’un çinili sandukası yer alıyor. İmaretin bitişiğinde yer alan 1930’lu yıllarda yıkılan medresenin, taş vakfiye kitabesi, giriş kapısının güneyindeki niş içine yerleştirilmiş. Otuz dokuz satırdan oluşan kitabe Osmanlı Türkçesiyle yazılmıştır. Çini müzesinde, 14. yüzyıldan başlayarak, günümüze kadar üretilen ve Kütahyalılar tarafından “Ateşte açan çiçekler” olarak tanımlanan nadir çini örnekleri yer almakta. Kütahya’nın Türk çini sanatındaki önemi, 13. yüzyıldan itibaren, günümüze varlığını sürdüren bir üretim merkezi olmasından kaynaklanır. İznik’ten daha önceki aynı dönemlerde başlayan çini üretimi, 18. yüzyıl başlarından itibaren tek çini yapım merkezi olarak günümüze kadar devam etmiştir.
Kütahya Kalesi yolunda bulunan Arkeoloji ve Çini Müzelerini de gezerek yolumuza devam ediyoruz. Kaleye bir süre yürüyeceğiz. Ara sokaklardan geçiyor, henüz uyanmamış mahallelerin Arnavut taşlı yollarında ilerliyoruz. Bu esnada bize güzel kareler çıkıyordu. Eski Kütahya evlerini gözlemliyor, tahrip olmuş ahşap yapıları seyre doyuyorduk.
Kütahya evleri, iki ya da üç katlı ahşap evlerdir. Payandalarla desteklenmiş çıkmaları, büyük kapıları ve kafesli pencereleri ile Anadolu mimarisinin güzel örneklerini oluşturmakta.
Sabahın tatlı serinliğinde kale yolu bizi pek fazla terletmiyor. Fakat yer yer dinleniyorduk. Mahalle aralarından sıyrılıyor kendimizi Kütahya Kalesi’nin eteklerinde buluyorduk. Burası sanırım içki içenlerin mekanı olsa gerek. Arazide bir çok çöp ve içki şişelerine rastlıyoruz. Genellikle kale gibi yerleşim yerlerine uzak yerler bu şekilde oluyor. Zira, Türkiye turum esnasında çıktığım bir çok şehir kalelerinde bu tabloya sıkça rastladım. Rakım olarak yükselmiş ve Kütahya’yı kuş bakışı görebiliyorduk. Her bir kale ziyaretimde o şehri bitirdiğimi var sayarım. Kütahya’ya şöyle bir tepeden bir baktık. Şehir henüz uyanmamıştı ve sokaklar bomboştu. Uyanan sadece kuşlardı ve onlar da bize hoş geldiniz dercesine ötüyorlardı.
Bulunduğumuz tepe, Frig ve Roma dönemlerini kapsayan antik çağda Kotiaeion adıyla bilinen bir yer. 84 burcu ile bugün kalıntıları izlenen hisar dört inşa dönemi geçirmiş. Kale, Arapların, Anadolu’ya karşı gerçekleştirdikleri büyük akınlarından sonra M.S 9. yüzyılda tekrar güçlenen Bizans tarafından inşa edilmiş. Bu döneme ait surlarda, üst kısımda tuğla, altta ise Roma döneminden kalan birçok mimari parça devşirme olarak kullanılmış. 1071’deki Malazgirt Savaşı’nın ardından, M.S 12. yüzyılda Bizans yeniden güçlendiğinde, kale surları, birbirini izleyen tuğla ve taş sıralarıyla tamamı ile yeniden örülmüştür.
Bu yeni yapımda, ağır mancınıkları taşıyabilmesi için çok sayıda, birbirine yakın U şekilli kuleler inşa edilmiş ve daha alçak bir dış sur eklenmiş. Yukarı kalenin bazı kulelerinin restore edilmesi Kültür ve Turizm Bakanlığı, giriş yolu ve iç düzenlemeleri ise Kütahya Belediyesi tarafından gerçekleştirilmiş.
Zirvede “Döner Gazino” var. 1973 yılında yapılmış. Antik çağlardan günümüze kadar yerleşimin olduğu tepede gazino dönemin belediye başkanı Abdurrahman Kara tarafından 1973 senesinde tamamlanmış.
Kale yolu sizi zorlayacaktır. Yazın sıcağında sanırım buraya çıkmak son derece zahmetli. Ama sizi zirvede çok güzel bir aile çay bahçesi bekliyor. İçecek ve yiyeceklerin bulunduğu döner gazino ve aile çay bahçesinde yorgunluğunuzu atabilir Kütahya’yı kuş bakışı seyre doyabilirsiniz.
Nitekim, Hami ile ben yorgunluğumuzu bir şeyler içerek atıyor şehri kuş bakışı seyrediyorduk. Yorulduğumuz sanırım pek bir belli oluyor gözlerimizden. 🙂
Burada yarım saat kadar dinlenip tekrar inişe geçiyoruz. Dönüşü kalenin arka tarafından yapıyoruz. Çünkü Kütahya Konağı ve Macar Evi bu güzergahta kalıyor.
Salına salına yürüyoruz. Yarın da Kütahya’da olacağımız için pek acele etmiyoruz. Yokuş aşağı 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra ilk ziyaret noktamız Kütahya Konağı oluyor. Kapı üzerinde bulunan büyük bir tokmakla eski ahşap kapıya tıklatıyoruz. Güler yüzlü bir beyefendi açıyor kapıyı ve bize hoş geldiniz diyerek içeri buyur ediyor. Konak içerisi çok güzel bir şekilde dekore edilmiş olduğunu görüyoruz. Kapıyı açan kişi bize konağın tarihinden bahsediyor.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde kaleme aldığı bu tip konaklardan çok azı günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Güzel mimarisi, yöreye özgü tasarlanmış odaları ve içinde kurulu yer sofralarıyla insan eski dönemleri yaşayabiliyor. Burada yöresel yemekler yiyebileceğiniz yeme içme yeri de bulunuyor.
Konakta henüz ziyaretçi yoktu. Odaları dolaşıyor, konağı ayrıntılı biz şekilde inceliyorduk. Tercihimizi yemekten yana kullanmasak da birer kahve içiyoruz.
Kütahya Konağı, Kurşunlu sokaktadır. Bu sokağın az ilerisi sizi Macar Evi’ne götürecektir. Konakta birer fincan kahvemizi içtikten sonra görevliye teşekkür ediyor ve ayrılıyorduk. Kısa bir yürüyüş sonrası bizi yemyeşil bahçesi ve restore edilmiş son derece güzel bir ev karşılıyor. Burası Macar lideri Lajos Kossuth’un iki yıl kadar yaşadığı ev.
1848-49 Macar İstiklal Savaşı’nın ve bağımsız Macaristan’ın lideri Lajos Kossuth Türk Milletinin misafirperverliğinden faydalanarak 1850’den 1851 yılına kadar bu evde yaşamıştır. Ev iki katlı olup bir çok odaya sahiptir. Oda içerisinde Lajos Kossuth’un kullanmış olduğu eşyalara göz gezdirebilir, tarihin izlerine tanıklık edebilirsiniz.
Bizi ilk olarak “Selamlık” odası karşılıyor. Bu oda erkekler için ayrılmış olup sohbetler bu odada yapılırmış. Odanın sağında bulunan duvarda, ahşap ev gereçlerinin konulduğu bir dolap bulunmaktadır. Bu odada ısınma amaçlı bir ocak yeri vardır. Türk oturma odası tarzında düzenlenmiştir. Odada Hilye-i Şerif, Nargile ve mangal bulunmaktadır.
Yemek odası, Türk yemek odası tarzında düzenlenmiştir. Bu odada, bir ocak yeri ile yan kısımlarında kap-kacakların konulduğu raf ve gözler vardır. Sol duvarda ise ahşap bir gömme dolap bulunmaktadır. Bu dolaba mutfak gereçleri konulmaktadır. Ev halkı yemeklerini oda ortasına kurulan sini üzerinde, yer minderlerine oturarak yerlermiş.
Yatak odası, Lajos Kossuth ve eşi Teresa Kossuth’un odasıdır. Yine aynı şekilde Türk usulü düzenlenmiştir. Odada yatak, yorgan gibi eşyaların konulduğu ahşap bir dolap ile birlikte, bir gusülhane bulunmaktadır. Bir de ısınma amaçlı ocak yeri vardır. O dönemlerde kullanılan bir karyola ve işlemeli örtüsü ile aynalı etejer görülmekte. Osmanlı döneminde giyilen kıyafetlerden, bir bindallı da manken üzerinde sergilenmektedir.
İkinci kata çıktığımızda bizi ilk olarak “Anı odası” karşılıyor. Kossuth’un anıları için düzenlenmiştir bu oda. Macaristan’da 19. yüzyılda giyilen kadın, erkek ve çocuk giysileri ile kral Naibi korumasının giydiği kıyafetinin orijinalinin bir örneği bulunmaktadır. Ayrıca Macar üst düzey komutanlarının fotoğrafları, o dönemde kullanılmış kılıç, tabanca ve tüfekler yer almaktadır. Giriş kapısının sağ tarafında seyahatlerde kullanılan deri bavullar görülebilir. Bu bavulların dört bir tarafında taşıma kulplarının olması bunların dört kişi tarafından taşındığını göstermektedir. Odada ısınma amaçlı bir ocak yeri de bulunmaktadır.
Aile odası, Kossuth ve ailesinin oturma odası. Bu odada yüksekçe bir sedir üzerine oturulurmuş. Kapı girişinin karşısında ısınma amaçlı bir ocak bulunur. Kossuth’un 19. yüzyılda kullandığı piyanosu, Macar porselenleri, hareketli ahşap bir ayna ile bir dolap içerisinde Macar kadınının süs eşyaları bulunmaktadır. Sedir bölümünde mankenler üzerinde Macaristan’da giyilen 19. yüzyıl giysi örnekleri görülebilir.
Son olarak Baş oda, eve gelen misafirlerin ağırlandığı en önemli odadır. Oda içerisinde bulunan ahşap direk ile iki kısma ayrılmıştır. Giriş kısmına “Sekialtı” denir. Burası ayakkabıların çıkarılmasına mahsustur. Odanın içten bütün duvarlarını kaplayan 15 cm eninde çıkıntılı bir raf ve aynı zamanda normal ve kafa pencerelerin de arasından geçerek odanın irtifasını ikiye böler. Odadaki bütün doğramalar, tavan, yüklük ile üst kısımda misafirlere ikram için konulan yiyecekler bulunmaktadır. Bu kısma seyyar ahşap bir merdiven ile çıkılmaktadır. Isınma amaçlı bir ocak ile sağ tarafta yer alan camlı dolapta tütün kıyacağı ve müzik aletleri bulunmaktadır. Ocak üzerindeki duvarda Kossuth ve eşinin fotoğrafları yer almaktadır.
Bu görkemli Macar evinden sonra Dönenler Mevlevihanesi’ne geldik. Mevlevihane, Börekçiler mahallesinde bulunmaktadır. Mevlevi kültürünün 3. önemli merkezi olma özelliğini taşımaktadır. Sonraki dönemlerde ise kuzeyine yapılan bölümü mescididir. Mevlevihane 1237-1243 yılları arasında inşa edilmiştir. Bir sonraki dönemlerde ise kuzey bölgesine semahane eklenmiştir.
Dönenler Mevlevihanesi’nin ilk yapımı ile ilgili pek bir bilgi bulunmamaktadır. Günümüzdeki mimarisi ise 1812 senesinde yenilen restore edilmiş halidir. Mevlevihane iç mekan olarak güzel bir dekora sahiptir. Akustik bir ortam sunan yapı ziyaretçilerinin gözlerine hitap eder şekilde bir duruş sergilemektedir. İç dekoru tamamen ahşap ile kaplanmış vaziyettedir. 2. kata çıkan ahşap merdivenler halen daha sağlamlığını korumaktadır. Mevlevihane içerisinde ayrıca 11 kabir bulunmaktadır. Dönemin evliyaları olarak bilinen zatlar burada yatmaktadır. Kabre yaklaştığınız takdirde sağ tarafta kalan yerde halı altına gizlenilmiş bir çukur yeri hissedeceksiniz. Buradan o dönemlerde su çıkarılmaktaymış. Bugün halen o çukurdan su çıkar olduğunu öğreniyoruz.
Cami içerisinde bulunan sandukalar.
Meydana yakın olan Germiyan Konağı’na gidiyoruz. Konak işler durumda olup, yemeklerinizi yiyebileceğiniz hoş bir ortam sunmaktadır. İş günü nedeniyle ve içeride de yemek yiyen insanların olmasından olayı konağı işletme müdüründen izin alarak dolaşıyoruz. Germiyan Konağı, Osmanlı dönemlerinde şehzadelerin eğitim yeri olarak kullanılırmış. Şimdilerde ise Osmanlı ve Kütahya mutfaklarından seçkin yemekleri yiyebileceğiniz akustik bir yer olarak hizmet vermektedir.
Germiyan Konağı gezintimiz sonrası Rüstem Paşa Medresesi ve El Sanatları Çarşısına gidiyoruz. Rüstem Paşa Medresesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın Veziri Azam-ı Rüstem Paşa tarafından 1550 senesinde yaptırılmıştır. Açık avlulu, 10 adet odası ve 1 adet dershanesi bulunan medresede zamanında fen bilimleri tahsil edilmekteymiş. Taç kapı dışında medreseye ait tüm yapılar 1930 yıllarında yıktırılmıştır. 2003 yılında yapılan kazı çalışmalarında yapının izleri ortaya çıkmıştır. Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğünce hazırlanan projeye uygun olarak 2006 yılında restorasyonu tamamlanmıştır. Şimdilerde ise Kütahya şehrine özgü hediyelik eşyalar satılmaktadır.
Bugüne sığdırabileceğimiz son olarak İshak Fakih Camisi olacak. İshak Fakih Camii, Germiyan beylerinden Süleyman Şah ve Osmanlılar devrinde Fakih adlı bir bilgin tarafından yaptırılmış. Minare kesme taşlarla yapılmış olup şerefe kısmı tuğlalar ile işlenmiş. Külah ahşap ve kurşun kaplı. Toplamda 54 basamaktır. İshak Fakih Camii’nden ayrılmadan önce kapıda namaz saatini bekleyen yaşlı bir amcaya rastlıyoruz. Kısa bir sohbet sonrasında bu güzel kare ile Kütahya gezimizin ilk gününü Hami ile birlikte tamamlıyoruz.
Yasin’in çalıştığı Hür kahvesine gidiyoruz. Güneş batmak üzere. Yasin’in vardiya bitimine yaklaşık 1 saat var. Hami ile bir kaç bardak çay içerek zamanı dolduruyor, sonrasında Yasin’i de alarak eve geçiyoruz. Evde sohbet, muhabbet derken yorgun olan vücutlarımız uykuya yenik düşüyor ve yatıyoruz.
2. gün sabah erkenden Yasin işe gitmişti. Hami ve ben saat 09.00’da uyanıyor Kütahya gezilecek yerler listemizde kalan Çinili Camii ve Evliya Çelebi Müzesi’ni gezmek için tekrar dışarı çıkıyorduk. Demokrasi Caddesi üzerinde bulunan bir pastanede kahvaltılık bir şeyler yiyerek kendimize geliyoruz. İlk olarak Evliya Çelebi Müzesi’ne gidiyoruz. Atamız, pirimiz, reisimiz. Genlerimize işleyen, gezmeyi sevdiren atamız Evliya Çelebi. Barış Manço’yu da anmadan olmaz. Evliya Çelebi Müzesi’ne şehir merkezinden kalkan 10 numaralı otobüslere binip Şehitlik önünde indiğinizde ulaşabilirsiniz. Ne yazık ki geldiğimizde müze kapalıydı.
Evliya Çelebi, 25 Mart 1611’de Zereğen mahallesinde iki kapılı bu konakta doğmuştur. Evliya Çelebi 21 yaşında (1632) ailesi ile birlikte İstanbul‘a göç etmek zorunda kalmıştır. 1681 yılında vefat etmiştir. Kabrinin nerede olduğu bilinmemektedir. Konak, Evliya Çelebi Kültür Hizmet ve Tarihi Eserleri Onarma derneği adına Mehmet Dumlu öncülüğünde Kazım Zülfikari tarafından 17. yüzyılda yaptırılmıştır. Ayrıca Ünlü seyyah, ilim adamı, yazar ve halk bilimci Kütahyalı Evliya Çelebi’nin dedesi Kara Ahmed Bey’in türbesi eski adı Zereğen olan Maltepe Mahallesindedir. Türbe 1995 yılında Osmanlı mimarisi tarzında yaptırılmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde 1678 yılında ziyaret ettiği memleketi Kütahya’yı anlatırken dedesi Kara Ahmed Bey’in mezarının Zereğen mahallesindeki evlerinin bitişiğinde olduğunu belirtmiştir.
Buranın az yukarısında yer alan Çinili Camii’ne gidiyoruz. Dış görünümü itibariyle çok muhteşem bir görünüme sahip. Turkuaz renk ve göz alıcı çinileri ile adına yakışır bir şekilde Kütahya’nın görülmesi gereken yerlerinden biridir. Özellikle Japon turistlerin buraya geldiğini mahalleliden öğreniyoruz. Türkiye’de ve dünyada eşi benzeri bulunmayan Kütahya Çinili Camii, dış mimarisi ile ziyaretçilerine hayranlık uyandırıyor. İç mimarisi ile de göz zevkine hitap eden camide yağmurdan dolayı bazı duvar kesimlerinin nem alması ve boyasının kalkması bizleri biraz üzmüştü. Kütahya’nın simgesi durumunda olan Çinili Camii, Orta Asya Türk mimarisinden örnek alınarak ressam Ahmet Yakupoğlu tarafından yaptırılmıştır.
Çinili Cami sonrası tekrar şehir merkezine iniyoruz. Saat henüz 11.00. İstanbul’a dönüşümüz ise saat 22.00’de. Ne zamandır Afyonkarahisar’da bulunan gezgin motorcu Şule Özürün Bendler ablamı ziyaret etmek istiyordum. Kütahya’ya geleceğimi sosyal medyadan gören Şule abla bu kadar yakına gelmişken bana da uğra diyordu. Saat de henüz erkendi ve Hami’nin görüşünü almak istedim. Zira, yola birlikte çıkmıştık. Kendisi için de uygun olunca otogara giderek Afyonkarahisar’a biletimizi aldık. Yaklaşık yarım saatlik bir bekleyişten sonra transit bir araç ile Afyonkarahisar’a doğru yola çıktık. 1 saat süren yolculuk sonrası Afyonkarahisar’a vardık. Terminalden minibüse binerek şehir merkezine geldik.
Şule ablaya geldiğimizi haber veriyoruz ve kendisine sahibi olduğu Çengel kafenin bize adresini söylüyordu. Verdiği adrese kısa süren bir yürüyüşten sonra geliyoruz. Burada beş dakika kadar bekledikten sonra Şule abla da gelmişti. Kendisi güler yüzü, pozitif enerjisi ile bizi karşılıyordu. Keyifle geçen sohbetler ediyor, saatler birbiri ardını kovalıyordu. Saat neredeyse akşamüzeri 17.00 olmuştu. Çengel kafeden kalkarak bir şeyler yemek için şehir merkezine gittik. Burada Şule abla bize Afyonkarahisar’ın meşhur sucuklu ekmeği yememizi öneriyordu. Şule ablanın önerisiyle bir büfeye gelerek burada tadına ve içerisinde bulunan özel sosa hayran kaldığım sucuklu ekmeği yiyoruz.
Buradan ayrılarak kısa bir Afyonkarahisar gezisi yapıyoruz. Burası için ayrı bir program yapmak şart oldu. Afyonkarahisar gezilecek yerler bakımından oldukça zengin. Bir çok tarihi yapıya ve görülecek onlarca yerlere sahip. Afyonkarahisar Kalesi’nin eteklerine kadar bir yürüyüş yapıyoruz.
Daha sonra tekrar Çengel kafeye geliyoruz. Burada Şule ablanın değerli eşi ve danışmanı ile tanışıyor, kendileriyle keyifli bir muhabbet ediyorduk. Saat 19.00 olmuştu. Kafeden ayrılarak otogara geliyor ve 19.30 aracıyla tekrar Kütahya’ya dönüyorduk.
Şule ablama misafirperverliğinden ötürü bir kez daha buradan teşekkür ederim. Yola çıkarken Yasin’i arıyoruz. Çantalarımız evde kalmıştı. Yasin ise çalışıyor ve evi açmaya gelemeyecek durumdaydı. Sağ olsun işten izin alarak çantalarımızı otogara getirmiş, emanetçiye bırakarak parasını da ödemişti. Kendisine de bir kez daha teşekkür ederiz. Saat 20:30 civarında Kütahya otogarına geliyorduk. Emanetçiden çantalarımızı alıyoruz. Güzel geçen bir Kütahya gezisinden sonra Hami ile birlikte otogarda oyalanıyor ve saati dolduruyorduk. 22.00’de otobüse binerek İstanbul’a, keşmekeşe tekrar merhaba demek için yola çıkıyorduk.
Bir gezinin daha sonuna böylece geliyor ve ertesi gün İstanbul’un sabahına, trafik ve korna seslerine gözlerimizi açıyorduk. 🙁
Merhabalar Fatih Bey,
Kütahya’da hediyelik eşyaları nereden alabiliyoruz. Bir de fiyatlar uygun mu?
İlginiz için teşekkürler.
Merhaba,
Hediyelik eşya için Kütahya Kervansarayı ve Çiniciler Çarşısı’na uğrayabilirsiniz. Burada yöreye özgü hediyelik eşyalar bulabilmeniz mümkün.
Bir sonraki ziyaretinizde Güzelyurt Öğrenci Köyü’ne de bekleriz.
Mehmet Bey,
Davetiniz için teşekkürler!
İyi çalışmalar.