

İnsanoğlu gündelik hayatın koşturması içinde kendisine ve sevdiklerine zaman ayırmayı unutabiliyor. İşler yolunda gitse de, gitmese de bu böyle. İşte bütün bu koşturmalara, telaşlara ara veren şey, hepimize hızır gibi yetişen bayramlar.
Bayramlar özellikle çocuklar için farklı anlamlar taşır. Bayram, aile demek. Bütün bir ailenin bir arada olması, o havayı yaşamaktır. Ülke büyüdükçe; arzularımız, isteklerimiz ve hayallerimiz çoğaldıkça bayramların çok eski yaşanmışlıkları da kalmadı. Ne kadar büyürsen büyü, annen ve baban dünyadan göçüp gitmişlerse iyice yalnız kalıyorsun. Yoklukları doldurulamayan kocaman boşluklar yaratıyor. Ayrıca her gün birbiriyle kavga eden, en ufak bir ayrılıkta birbirinin boğazını sıkmaya hazır milyonların yaşadığı bir ülkeye hangi bayram iyi gelir?
Elini öpeceğim ne annem ne babam var, kardeşlerimin de her biri bir köşede. Varsa yoksa eşim ve iki çocuğum. Bu bayram öncesi onlarla birlikte tatile gidip, dinlenip, tadını çıkartacağım. Sonra yine olanaklarım ölçüsünde yeni yerler görmeye devam. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik çöküntü, paranın sürekli değer kaybetmesi, her geçen gün yoksullaşmamız gündelik yaşamımızı sürdürmeyi bile zorlaştırırken… söylenecek o kadar çok şey var ki. Kısacası herkes ama herkes sokaktaki vatandaşın sırtına binerken, o vatandaşlarında çok büyük bir kısmının sesi çıkmıyor. Büyük ozan Nazım Hikmet’in dediği gibi;
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Daha Fazla Okuyun: Dünyanın 8. Harikası – Arapapıştı Kanyonu
İlk çağlarda adını, adada bol miktarda bulunan Cedrae (Sedir) aldığı bilinen Sedir Adası resmi kayıtlarda Şehreoğlu ya da Şehroğlan Adası olarak bilinirken, halk arasında aşk adası, balayı adası veya şiir adası olarak tanımlanıyor.
Yaygın bilinen efsaneye göre, Mısır Kraliçesi Kleopatra ve sevgilisi Antonius bu plajda yüzmüşler ve bu özel kumlar Kuzey Afrika’dan getirilmiş. Adanın diğer ucunda, batı kısmında Roma Dönemi’ne ait Apollon Tapınağı, tiyatro, nekropol ve kilise kalıntıları bulunuyor.
Ada müze statüsünde bulunuyor. Müzekart veya İş Bankası Maksimum kart geçerli. Adanın plajında bulunan şezlong ve şemsiyelerden ücret ödemeden yararlanılıyor. Deniz girenler duş, soyunma kabini ve yiyecek içecek ihtiyaçlarını burada karşılayabiliyor. Ada içinde sigara ve alkol satışı yasak. Ancak gelirken yanınızda getirilmesine ses çıkarılmıyor. Ada saat 19.00’dan sonra kapanıyor.
Keyifle okuduğum bir yazı oldu teşekkürler.